|
|
|
BIRAK EŞKİYA BİLSİNLER
Beni hep kavgalarımdan bildiler...
Yarım bıraktığım okul,
Bir bir tenbihleyen anam,
Sevdiğim kız,
Sevdiğimi bilmeyen kız.
Beni hep kavgalarımdan bildiler...
Ulus'ta bir KASIM akşamıydı
Işığımı çaldı, kızıla çalan karanlık.
Ak alnına, al kan damladı yiğidimin.
Kahpece vurup, kahpece kaçtı parkalılar.
İşte o akşam sıktım yumruklarımı.
Eridi avuçlarımda,
Anamdan miras merhamet.
Şehit evi yüreğimde çelikleşen sevdama,
Çifte su diye kan verdi Alperenler.
Tabanca tutuşturup elime,
Çıktı içimden tabutlarla masum düşler.
Aynalara minnetsiz geçirdiğim gençliği;
Meğer nice gömülenler hiç ölmemişler.
Bir hoyrat diyemedim aşka dair,
Kurşunların söylediği türküyü bildim anca;
Yalnız, çaresiz, belimde tabanca.
Sevdiğimden, sevdiğim için kaçtım.
Anlaşılmak değildi derdim;
Kitapların önünden hep mahcup geçtim.
Gül dalında bulunsun isterdim, parmak izim.
Bağışlayın beni!
Babasına doymayan kızım.
Kanıma kan, canıma can aldım,
Acımadım, vurdum, gözümü kırpmadım,
Her kavgamın gecesi rüyamda.
Geleceğimin büyük ülkesinde,
Kavga etmeyen çocuklar gördüm.
Rabbim bilir ki; dinim, devletim,
Bayrağım, ülküm için geçti ömrüm.
Yine bir KASIM günüydü...
Bir hurda yığınında buldular beni,
Senelerdir horozlanan tetikler,
Öldükten sonra vurdular beni.
Reisini dinlersen; yarım kalmamalı,
Hayallerimizin gerçeğe hicreti.
Koy düşmanlar ellerini zillesinler,
Anlatmaktan ötesi düşer sana HALUK!
Bırak beni,
Bırak beni eşkıya bellesinler. |
HALUK KIRCI (REİS)
REİS
Bıraktım elimden tabancamı Artık barut kokusu gelmiyor 'REİS'
Yaktılar sokakta tüm hayatımı Annem yaşadığımı bilmiyor 'REİS'
Sigarayıda bıraktım başım dönüyor Bu caddeler bana yetmiyor 'REİS'
Arkamdan fitne fesat dönüyor Kahveye girmeye gözüm kesmiyor 'REİS'
Vatanıma kanımı vermek isterim Bu beden bu canı haketmıyor 'REİS'
Apoyu ımralıda asmak dilerim Kanunlar yasalar izin vermiyor 'REİS'
Kurt olup dağlaramı çıksam yoksa Şu dağlarda benden kaçarmı 'REİS'
Şimdi geçmişim önüme çıksa Başını kaldırıp bakarmı 'REİS'
Bu kutlu sevda benim boynumun borcu Tüm bedenimi yaksam ödenmez 'REİS'
Bayraksız değil değil kalemin burcu Kavgasız bu çarklar dönermi 'REİS'
Üzerime geliyor bu viran şehir Ezilmek an meselesi ezilmedim 'REİS'
Yüreğim yatağını aşmış bir nehir Çıldırmak ne kelime azmışım 'REİS'
Bir ara sevdiğimi seyreyleye durdum Onunda yüzü gülmüyor 'REİS'
Keskin hançerimi kalbime vurdum Bu hırçın beden ölmüyor 'REİS'
Devletimi herşeyden üstün tutarım Anam ve sevdiğim kıskanır 'REİS'
Köle olmam ben olsam kafama sıkarım Ölmem kurşun beynimde paslanır 'REİS'
Bir gazetede okudum..idam edilmiş Mustafa Pehlivanoğlu Kaç kez öleceğiz yabancılığımıza
MUSTAFA'NIN MEZARI
Mustafa’nın mezarını aradım o gün
Türk Bayrağı asılı mezarlara gözüm takıldı
Bunlar, asker şehitlerin yatağıydı
çoğu yirmisinde hayata veda etmişlerdi
yirmidört saat Kur’an okunuyormuş
gördüm mezarını
diz çöktüm karşısına
ne de çok hatıran vardı
ah! Mustafa ah!
çabuk gittin be!
görüş günlerinde gül açardı yanaklarında
gözlerinin içi gülerdi
sokulurdun yanıma
anlatırdın neler konuştuğunu
mektup yazardın
bazen, gelen mektubu okuturdun bana
bilirdim,
paylaşmak isterdin mutluluğunu
tuhaf biriydin be Mustafa
latife yapar ara sırada kavga ederdin
benimle hiç kavga etmedin ama
geçmişi anlatır
beni bazen yargıç, bazen savcı bellerdin de dökerdin içini
suçsuz olduğunu ben bilirdim
bilirdim de, mahkeme vermişti bir kez kararını> idamın onaylanmıştı da
gülerek gelip
“bizi asacaklar” demiştin
sağdan soldan sana laf atılmıştı
“sandalyeni biz tekmeleriz” diye
ne de çok gülmüştün hatırlıyor musun?
nişanlını anlatırken başka bir dünyaya giderdin
gelecekten bahsederdin, hayal kurardın,
sesli düşünürdün, mest olurdun.
Yargıtay cezanı onaylayınca
Demiştim ki; “gel, kaçmayı dene”
soğuk durmuştun “olmaz” demiştin
neden böyle demiştin?
sonra kaçarken bile gönülsüzdün. Suçsuzdun, tamam ama, asılacaktın. kaçmaktan başka şanın yoktu.
Seni anlamalarını bekliyordun, nerde
sen topun ağzındaydın
nitekim öyle olmadı mı?
ot bürümüştü Mustafa’nın üstünü
benden konuşmamı istediğini hissediyordum
anlatırım Mustafa, anlatırım
annenle konuştum, o söyledi
nişanlın başkasıyla evlenmiş
ölüyü bekleyeni tarih yazmıyordu Mustafa,
şimdi nerdedir, ne eder haberim yok,
muhtemelen çoluk çocuk sahibi olmuştur,
arkadaşlar mı?
ne sen sor, ne ben söyleyeyim
dün yaşanmamış sanki
idealizmden kaçıyor insanlar
sorumluluk sıkıyor.
dava mı?
davayı tarif eden yazıların mürekkebi silikleşiyor
cümleler okunmaz oluyor gittikçe
unutuldu değerler Mustafa…
Dün onlar... Kutlu bir sevdaya tutulmuşlardı.
Ülkücülük idi sevdaları. Yazılmamış destanların isimsiz kahramanları oldular...
Yüreklerindeki aşk
Yedikleri kurşunları hissetmelerine mani olacak kadar yüceydi...
ALLAH ve MİLLET yolunda canlarını sebil ettiler..
En şerefli makama...ŞEHİTLİK makamına erdiler..
BUGÜN GENÇLER...
Unutturulmaya çalışılan geçmişteki mücadeleyi...
Unutulan isimsiz kahramanları örnek alacaklar..
Başbuğ Türkeş'in "Ruhları, varlığımızın teminatıdır" dediği şehitlerimizi
Eller semada,
ÖLÜMLE EGLENENLER
İdam sehpasına yürürken
Gülerek gidenler.
Onlar Hak yolun
Gönül erleri
Zindan gülleri
Ülkü davasının
Riyasız mücahidleriydiler
Mustafa yürüdü ilk darağacına
‘’Mustafalar ölür, Allah davası ölmez’’
Yazdı mektubuna...
Ve son nefes
Ulaştı yüce mertebeye
O değil onun kalemini kıran hain eller ölmüştü aslında
... ve öte yanda onu bekleyenler vardı
Kılıçkıranla özmenle imamoğlu ile hemhal oldular
Sarıldılar...
Hoş geldin mustafa dediler hoş geldin
Bizi kahpe kurşunlar vurdu
Seni hain kalemler...
Ardından elazığdan bir yiğit yürüdü yağlı ilmiğe
Adı cevdet karakaş...
Hain eller doymyuyordu
Paşakapı cezaevinde
İsmet şahin
Yürüdü darağacına!...
Mamaktan türközünden di o..
Adı fikri arıkan dı.
Yürüdü yağlı ilmiğe gülercesine
Ve döndü baktı arkasına
Elveda riyakar dünya
Cengiz Baktemur dediler
Elazığdan gakkoşlar diyarından
Yürüdü yağlı ilmiğe
Ali bülent orkan yürüdü
Ağlamayın ben yeniden doğuyorum diyerek
Antepli Şahin soyundan
Ahmet Kerse
Takıldı boynuna yağlı ilmik,
Hain eller doymuyordu
Halil Esendağ ve Selçuk Duracık
İki gönüldaş
İdama da beraber yürüdüler...
... ve
Arkada gözü yaşlı analar, bacılar
Gardaşlar, yüreği yanık babalar
Bir yanda boynu bükük nişanlılar!...
Ne idealleri vardı onların!
Ne sevdaları
Hepsinden vazgeçip
Yürüdüler kutlu sevdalarına
Burada matem burada gözyaşı
Orada kolkola
Pehlivanoğlu, Ali Bülent, Fikri
Cengiz, Cevdet, Ahmet, İsmet
Halil ve Selçuk...
Yanlarında Kürşad Ata...
Yanlarında Yamtar yanlarında Pars
Yanlarında Başbuğ Türkeş...
Onlar;
Ölüme gülerek yürüdüler
Ey riyakar dünya
Ey riyakar düzen
Kırılan kalemler...
... ve gün gelecek ilahi adalet
Sizleri unutmadık unutmayacağız
yağlı urganlarda ölümle eğlenenler
Kan Damladı Yüreğimden
göz pınarlarım boşaldı...
yalnız düşen ne damlaydı ne de göz yaşı
her düşen damla bir yiğitti...
haberler uçmağa duyuldu.
İmamoğlu, Önkuzu, Özmen
hep başlar öne düştü...
geride kalan ülküdaşları
onlardan kalan emanetin üzerine
herkesten başkaca
yine yemin ettiler and içtiler
yolumuz yolun olsun
yılmayacağız yıkılmayacağız diyerek...
arşı ala inledi...
inadına MHP sloganında
ne birileri gibi menfaat peşinde koşan
ne birileri gibi bir şeyler bekleyenlerden değildiler...
bu sevdanın ölesiye delisi
ülkü erleri ülkücü gençlik
kendini liderinin karşısına attı...
haykırdı kini nefreti gözyaşıyla karışık
Devlet başkan, Devlet başkan diye...
ideal adamıydı onlar
ne hayatlarında gün gördüler...
ne devran sürdüler
yüce bir ülküydü peşlerinden gittikleri
Başbuğ Türkeş'ti lider Bahçeli...
gözlerinde yaş
kimse bir birinin yüzüne bakamadı...
gözyaşlarını göstermemek için
bu gözyaşları
her bir yiğidin erkekçe gözyaşıydı
ve ülkücüler göz göze geldiğinde
yıldırımlar çaktı gök gürledi...
yer yerinden oynadı...
söz söylemeye ne hacet..
ülkücüler bir şey diyeceği zaman
gözlerine bakarlar ve
o bakışlar çok şey anlatırdı...
sabah gün ışıdı
Başbuğ Türkeş'in mezarı
evlatlarıyla doldu...
yine ülkücüler başbuğlarının karşısında
iman tazeleyip
yemin ettiler...
ALLAH'A, Vatana, Kuran'a ve Bayrağa
yılmayacaklarını yine haykırdılar..
bizde bu sevda
yer yarılana gök çökene kadar sürecektir...
her zaman birileri gitti... birileri geldi...
yalnız biz hep buradayız...
|
|
|
|
|
|
|
|
GELİYORUZ
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|